BAL-GÖÇ’ün 20. Olağan Genel Kurulu, başından itibaren her yönüyle bir yönetim fiyaskosuna dönüşmüş durumda. Beklenen kongre, dün 11:00’de yapılması gerekirken, çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle 28 Aralık’a ertelendi. Ancak asıl sorulması gereken..
BAL-GÖÇ’ün 20. Olağan Genel Kurulu, başından itibaren her yönüyle bir yönetim fiyaskosuna dönüşmüş durumda. Beklenen kongre, dün 11:00’de yapılması gerekirken, çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle 28 Aralık’a ertelendi. Ancak asıl sorulması gereken soru şu: Erteleme, sadece bir organize edilmemişlik sonucu mu oldu, yoksa özel hesaplar ve manipülasyonlar mı devreye girdi? Aşağıda detaylıca anlatacağımız üzere, bu kongre, hem bir seçim fiyaskosudur hem de derneğin içinde yaşanan kaosun bir göstergesidir.
BAL-GÖÇ’ün genel kurulu, tam anlamıyla bir yönetim zaafiyeti örneği sergiledi. Yeterli çoğunluk sağlanamayınca, kongre tarihinin 28 Aralık‘a ertelenmesi kararı alındı. Ancak bu erteleme, aslında bir yönetimsel başarısızlıktan çok, planlı bir manipülasyonun göstergesidir. Eğer çoğunluğu sağlamakta bu kadar zorlanıyorsa, o zaman gerçekten de sorulması gereken soru, kongrenin gerçekten demokratik bir zeminde mi yapıldığıdır?
Erteleme kararının hemen öncesinde yaşanan gelişmeler, derneğin içindeki çürümüş yapıyı ortaya koyuyor. Özellikle kongre duyurusunun, 6 Aralık’ta sosyal medya üzerinden yapılması, dernek üyelerinin çoğunun bu duyurudan habersiz kalmasına sebep oldu. Bu duyuru, sadece sosyal medyada paylaşıldı ve ne yazık ki, çoğu üye sosyal medya hesaplarını bile düzenli olarak kontrol etmediği için, kongre kararı adeta görünmeyen bir mesaj haline geldi. Bu, derneğin yönetiminin şeffaflık ilkelerinden ne kadar uzak olduğunu ve kendilerine yakın olan kesimlerin dışındaki üyeleri görmeme gibi bir tavır sergilediğini açıkça gösteriyor.
Üyelere, aidatlarını Aralık sonuna kadar yatırmaları gerektiği hatırlatılmadı ve web sitesi üzerinden yapılan aidat sorgulaması da tamamen işlevsizdi. Hiçbir üye, kendi borcunun ne kadar olduğunu bilemiyordu. Ancak buna rağmen, kongrede oylama hakkı olmayan üyeler, bu konuda hiçbir şekilde bilgilendirilmediler. Dahası, bazı üyelerin aidatlarını ödemiş olmalarına rağmen, hazırun listesinde adları yer almadı. Bu durum, derneğin seçim sürecini ne kadar keyfi ve manipüle edilmiş şekilde yürüttüğünü gözler önüne seriyor.
Birçok üye, hazırun listesini görmek istediğinde, bu talep reddedildi. Yönetim, kendilerine yakın olan kişilerin adlarını listelerde tutmakla yetindi. Hazırlık listeleri, yalnızca yönetimin denetiminde tutuldu. Bu, ciddi bir şeffaflık ihlali ve seçim manipülasyonudur. Yalnızca belirli kişilerin bilgilerine sahip olmasına izin verilmesi, diğer adayların ve üyelerin eşit haklara sahip olma ilkesini tamamen ihlal eder.
Bu kongre sürecinde en dikkat çeken bir başka husus da, hazırun listelerinin manipülasyona açık hale getirilmesidir. Aidatlarını ödeyen bazı üyeler, hazırun listesinde adlarını bulamadılar. Bu listeye itiraz etmek isteyen üyeler ise dilekçe verme yoluna gitmek zorunda kaldılar. Ancak burada ilginç olan şey, her üyenin kendi adını görme hakkına sahipken, başkalarının isimlerinin görülmesinin engellenmesidir. Bu, tamamen gizli bir seçmen düzeni kurma çabası olarak değerlendirilmelidir.
Birçok kişi, adının hazırun listesinde yer almadığını düşündü. Ama daha sonra askıya konan listede, adlarının yazılı olduğunu gördüler. Bu durumda, o kişiler, sandığa gitmeyecek ve oy kullanamayacaklardı. Seçim öncesinde hazırun listelerinin bu şekilde manipüle edilmesi, gerçekten adil bir seçim yapma şansını ortadan kaldırıyor. Seçime katılacak üyelerin doğru ve adil bir şekilde listelenmesi gerekirken, burada yapılmak istenen, sadece bir partizanlıktır.
Bir diğer büyük hata ise, kongre ilanının geç yapılmasıydı. Birçok üye, kongre tarihini sadece cumartesi günü saat 16:39’da öğrendi. Kongre için gerekli olan tüm bilgilerin sadece sosyal medya üzerinden verilmesi, resmi bir açıklamanın ve SMS gibi daha etkin bir iletişim yolunun kullanılmaması, yönetimin seçimi kontrol etme çabalarını net bir şekilde gösteriyor. Üyelerin büyük bir kısmı, kongreyi sosyal medya hesaplarında gördü, ancak SMS gönderilmesi gibi daha ulaşılabilir yöntemler kullanılmadı.
Bu, aslında yalnızca bir iletişim eksikliği değil, aynı zamanda üyelerin seçme ve seçilme hakkına saygısızlık anlamına gelir. Bu şekilde yapılan bir duyuru, sadece bazı kişilerin bu bilgiyi alıp almadığını belirsizleştiriyor, diğer üyeleri ise sistemin dışında bırakıyor.
Tüm bu sürecin sonunda, Fahriye Vatansever Ağca, BAL-GÖÇ’ün içinde yaşadığı kaosu ve seçim manipülasyonlarını net bir şekilde ortaya koyarak sert bir açıklama yaptı.
“Bugün, bu sürecin içinde yaşananlar, derneğin içinde bulunduğu yönetsel çöküşü gösteriyor. Yıllardır her türlü projeyi hayata geçirmek için var gücümüzle çalışan bizler, her adımda engellemeler ve manipülasyonlarla karşılaşıyoruz. Seçim sürecinin şeffaf, adil ve demokratik olmasını talep ettiğimiz için, yönetim tarafından iftiralarla karşılaşıyoruz. Ancak bizim alnımız ak. Bu sürecin her adımını dikkatle takip ettik ve gereğini yapacağız. Bizim yolumuzda asla yalan, dolan ve hile yoktur. Bu dernek, Balkan göçmenlerinin sesini yükseltmek için kuruldu. Biz ayrıştırmak için değil, birleştirmek için buradayız.”
Yapılan bu açıklamalar, aslında derneğin içine düştüğü manevi çöküşü de gözler önüne seriyor. Bu tür seçim manipülasyonları, sadece yönetimsel zaafiyeti ortaya çıkarmakla kalmaz, aynı zamanda üyelerin haklarını ve adalet ilkesini de hiçe sayar. 28 Aralık’ta yapılacak kongre, yine aynı manipülasyonlarla karşımıza çıkacaksa, BAL-GÖÇ’ün geleceği hakkında ciddi sorular ortaya çıkacaktır.

Gerçek bir değişim için, artık bu eski zihniyetin bir kenara bırakılması gerekiyor. Bu şekilde yapılan seçimlerin, derneği sadece içsel bir kaosa sürüklediği aşikar.